27.9.10

My Son, My Son What Have Ye Done?



"San Diego'lu bir genç, Euripides'in Orestes tragedyasından esinlenerek antika bir kılıçla annesini öldürdükten sonra iki kişiyi kendi evinde rehin alır. Yüksek lisans öğrencisi Brad McCullum'ın şehrin kıyısında geçen bu cinai öyküsü, iyi bir dedektif ve genç adamın arkadaşlarının olayı çözme çabalarıyla sürer. Amaç hem McCullum'ın niyetini anlamak hem de rehineleri kurtarmaktır. Mark Yavorsky adlı gerçek bir katilden esinlenilerek gerçeküstü, teatral ve tuhafın sınırlarında dolaşan Benim Güzel Oğlum, Ne Yaptın Sen?, yönetmeni Herzog'un sözleriyle "kan ve testerenin görünmediği, ama acayip, adsız bir korkuyu içinize salan bir korku filmi". David Lynch'in yapımcılığını üstlendiği film, Venedik'te Altın Aslan için yarıştı."

Film ekimi mevsimi gelmişken filmlerinde alt yazıları birer birer çıkmaya başladılar.Malum ekonomik nedenlerle çoğunu izleyemecek olan bizler için bu çok sevindirici bir gelişme oldu ve hevesle izleme şansı buldum " My Son, my son what have ye done? " u. Ama biraz hayal kırıklığına uğradım.Sonuna kadar izlememe rağmen bir çok yerinde vazgeçmeyi düşündüm.Başından itibaren terredütte kalan film gibi bende kapatmakla izlemek arasında gidip geldim.Ve sonuna kadar izledim ama ...
Film, Brad McCullum yani " what have ye done son" ın  annesini öldürdüğü cinayet mahaline giden polislerin gözden kaçırdıkları katil Brad'in evinde rehin aldığı iki "kişi"yi kurtarma çabalarını anlatıyor.Elbette Brad'i de tutuklama ve bu sırada polislere eşlik eden nişanlısı ve tiyatrodaki oyun yönetmeni sayesinde Brad'in iç dünyasına bir yolculuğa çıkıyor ve neden yaptığını anlamaya çalışıyoruz.Ve kafamızda sorular belirmeye başlıyor.Acaba Brad neden annesini öldürdü? Sadece korumacı bir anneye karşı bir anlık cinnet mi? Yoksa 1 yıl önce Peru'da verdiği bir karar yüzünden mi? Yoksa her şeyi yapan ikinci benlik Faruk mu?
Tüm bu sorular ve geçmişe yapılan yolculuklar içinde yorulmadık ama anlayamadık da.Brad'i değil, filmi.Kimi zaman bir lynch filmi içinde gezerken kimi zamanda bir lynch filmi içinde gezdirilmeye çalışılıyor olmamız sanırım bir çok kez filmle bağlantımızı kopardı.Oyuncuların bile özellikle böyle bir çaba içine girmesi beni ürküttü.Çünkü bir Lynch filmindeyken bir Lynch filmindesinizdir ve tüm sahneleri ve oyunculukları ile o aslında o ana özgüdür ve özel bir çabanın ürünü olsa da bunun fark edilmeyişi onu gerçek kılandır.Film boyunca tüm küçük detaylarda bile bunu yakalamak mümkündü örneğin bir cüce adam ucube karakter durumuna değinilmemişti ki sonlarına doğru o da olduğunda duygularımı ifade edemez oldum.
Film de tek sevdiğim sahneler özellikle Peru ve geriye dönüşlerde gördüğümüz belgesel hissi uyandıran çekimlerdi ki bunun tüm filme yayılmasını isterdim ve yönetmenden de bunu beklerdim.Özellikle "Grizzley Man" gibi bir belgeselin yönetmeni ile karşı karşıya olduğumuz düşünülünce böyle olmasını beklerdim.Ama öyle olmadı.Ve kuşkusuz ki geriye dönüp bakmayacağım bir filmdi.Özellikle konu olarak benzer yollardan çıkıp özgünlüğünü koruyan yapıtların var olduğunu düşününce maalesef benim için bir hayal kırıklığı oldu.

25.9.10

Ensemble, C'est Tout




Hepimizin masalları vardır. Kimimiz masalarımızı ciddiye almayacak kadar hayatın içine dolmuştur kimimizse bu masallarla yaşıyacak kadar yaşamın rengine kör olmuştur. Eğer biz bir masal yaratsaydık sanırım kadın kahramanımız Audrey Tautou erkek kahramanımızda cesareti ile aşk prensi olmayı kanıtlamış Guillaume Canet olurdu. Çünkü onlar yazılmış en içten en tatlı masalların kahramanları oldular. İşte Ensemble, C’est Tout bu iki yüreğimizi çalmış oyuncuyu bir araya getiriyor. Bu kez karşımıza Camille ve Frank olarak çıkıyorlar. Ama bir şansızlıkları var sanırım onları masalarımızın prens ve prensesi olarak hayal eden ve şimdiden onlara roller biçmiş olan bizler.
Filmin kahramanları, Camile ve Frank ve bu ikiliden bile bizi daha çok etkileyen bazen bizi güldürürken bazen de hüzünlendiren “Philiebert”. Film boyunca bu üçlünün yaşamlarının akışına ve yaşamlarının birbirine karışışına tanık oluyoruz. Heyecanlı ve kaygılı kırmızı papyonu ile bir o kadar da şirin Philbert ve onun ev arkadaşı anneannesinin ve işinin sorumluluklarından yorulmuş Frank. Akşamları ofis temizleyen çatıda yaşayan kahramanımız Camille. Filmin küçük ayrıntıları belki de anlatıyor bize bu yaşamları kesişen insanları. Satılması beklenen bir evin etrafına sığınan bu insanlar belki de kalıcı olan her şeye bu ev kadar uzaklar. Ancak bu üç kişinin de hayatı aralarındaki belki de en problemli gözüken ama hayata onlardan daha çok bağlanmayı başarmış Philibert’in bir gece verdiği kararla değişiyor ve evlerine yeni bir misafir katılıyor: Camille. Böylece hepsinin hayatı değişiyor. Bu yeni misafir ilk başta bazı sorunlara yol açsa da hepsinin “gönlünde” yer ediyor ve herkesin hayatını (kendininkini de) çok değiştiriyor.
 İşte film bu yolda ilerlerken bize düşen bir masalı hayal etmemek. Nitekim bazı anlarda yönetmen ve senaristin de bizden farklı bir hayali olmadığını düşündürüyor.Yer yer masala kaçsa da, hayatın içinden bir film seyretmek için hele de böyle güzel bir sonbahar girizgahında, ne yapmalı?Koltuklara uzanmalı!

22.9.10

Film Ekimi de Gelmiş!

Mevsimlerden sonbahar olmuş kavurucu sıcaklar hafiflemiş,yapraklar yerlere inmiş.Ceviz ağacının tüm cevizleri kafamıza düşmeyi kovalarken bir baktık ki Film Ekimi de gelmiş!


GALALAR!
Yepyeni filmler süslerken tüm festivalleri baktık ki bizim zamanımızda gelmiş.Ah bir de ucuz olsa ne olurdu ki sanki. İşte meşhur galalar...

NEW YORK, I LOVE YOU
Paris, Je taime'nin yapımcılarından olan film yine aynı konseptle bir New York hikayesine girişmiş.Fatih Akın, Yvan Attal, Mira Nair ve Natalie Portman'ı  yönetmen kadrosunda görmek bile heyecan verici ve merak ediyoruz, bekliyoruz.



New York, I Love You from zotvan on Vimeo.


UNCLE BOONMEE  WHO CAN RECALL HİS PAST LİVES

Geçen yılın  Altın Palmiye ödüllü filmi "Amcam Öteki Hayatlarını Hatırlıyor" açıkçası en merakla beklediğim film.Ölmek üzere olan Boonmee'nin ölen ailesi ile öteki hayata dair bilgi alışverişi anlatarak inanç ve değerler sorgulaması içerisine girmesini konu alan film 

Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives (Trailer) from filmswelike on Vimeo.


ROUTIE IRISH
Ken Loach yine bir film ekiminde bizlerle.Konusu " Askerliklerini de birlikte yapan Liverpool'lu iki çocukluk arkadaşı, Fergus ve Frankie'nin öyküsünü anlatıyor Tehlikeli Yol. 2004'te terhislerinden sonra çok yüksek bir maaş teklifini reddedemeyen iki arkadaş, Irak'ta özel bir güvenlik firmasında çalışmaya başlar. Frankie 2007'de, savaşta en tehlikeli bölge, Bağdat Havaalanı'nı ABD ve İngiliz ana üslerinin bulunduğu Yeşil Bölge'ye bağlayan "Route Irish" adı verilen yolda öldürülünce Fergus, olayın basit bir tesadüften öte olduğunu düşünür ve hem öfke hem de intikam duygularıyla bu cinayeti araştırmaya başlar. "  olarak geçiyor ve listelerimizin olmazsa olmazlarından duruyor.


DİĞER FİLMLER!


L'ILLUSIONNISTE
Uzun süredir gördüğüm minik minik bilgilerle neşe ve heyecanla beklediğim filmdi sihirbaz.Meşhur sihirbaz Jacques Tati nesli tükenmekte olan mim sanatının son temsilcilerindendir.Ve ona yaptıklarını gerçek sanıp hayran olan Alice'le olan hikayesini anlatan bu gerçek hayat temsili kaçırılmamalı!



L' Illusionniste Trailer from oyazici on Vimeo.


JACK GOES BOATİNG
Philip Seymour Hoffman'ı ilk yönetmenlik deneyimi olan Jack goes boating, Hoffman'ın canlandırdığı Jack yeni tanıştığı Connie sayesinde değişen (değiştirdiği) hayatını anlatıyor.İşini değiştirmeye karinar veriyor Jack yemek yapmayı öğreniyor ama en önemlisi bota binmek için yüzme öğreniyor.Little Miss Sunshine, Sunshine Cleaning ve Away We Go 'nun yapımcılarından olduğunu duyunca bir de yüzme bilmeyip hala umutlu olunca ne demeli sabırsızlıkla bekliyorum!

MAMMUTH
Serge, altmış yaşında emeklilik zamanı gelmiş ve ona sadece bir evrak uzaklıktadır.Mammuth marka motosikletinin arkasında komik, absürd bir evrak arama yolculuğuna girişir.Fransız sinemasından uzun zamandır merakla beklediğim bir komedi.Serge rolünde ise bir usta Gerard Depardieu...


Mammuth from Sébastien Varveris on Vimeo.

CIRKUS COLOMBIA
 "Hersek'in güneyinde küçük bir köy, savaş henüz sona ermiş. Yıllar süren komünist rejimden sonra, yeni bir demokratik hükümet başa geçmiş. Yıllarca sürgünde kalan Divko Buntic, eski ailesi de dahil hesaplarını kapatıp intikamını almak üzere memleketine döner. Yanında yeni ve genç karısı, kara bir kedi, koca bir Mercedes ve tonla para vardır. Başta parayla her şey çözülür gibi görünse de sonrasında hayat ipleri eline alır. Savaş kapıya dayanır, hayatı alt üst olur derken Divko son bir atakla talihini yenmeye çalışır."
Balkan severlere duyrulur!

GET LOW
Amerikan halk masalı kahramı Felix "Bush" 'un mistik hikayesini konu alan film, ormanda yaşayıp cani olduğu düşünülen bu adamın birden kasabaya gelip elinde bir tomar para ve silahla cenazesini yaptırmaya çalışmasını konu ediniyor.Bill Murray, Robert Duvall gibi usta oyuncular da cabası!



Robert Duvall Interview from Douglas Robertson on Vimeo.


EVERYTHİNG WİLL BE FİNE
Heyeyan dolu bir filmle karşımızda Christopher Boe."Falk, yazmayı sürdürdüğü savaş filminin senaryosunu bir türlü bitiremeyen, kendi işiyle takıntılı bir senarist ve yönetmendir. Bir gün arabasıyla Arap asıllı genç bir adama çarpar. Suçludur, ama yardım etmeden kaza yerinden kaçar. Oysa çarptığı adamın elinde Irak'la ilgili, Danimarka hükümetini sarsacak sırlar vardır. Falk, adamın başından geçenleri halka açıklamak için her şeyi göze alacaktır. Falk'ın hayatı siyasal bir gerilim olarak yola çıkan ve Boe'nin alıştığımız tarzını sürdüren film, çizgisel olmayan bir anlatı izleyerek Falk'ın paranoyaya kapılıp ailesini ve kendisini de tehlikeye atarak hayatını mahvedişini anlatıyor."


DES HOMMES ET DES DIEUX


Cannes film festivalinin büyük ödül sahibi olan İnsanlar ve Tanrılar,
Mağrip'te 1990'larda, dağların tepesinde bir manastır... Sekiz Fransız keşiş, Müslüman köylülerle yan yana huzur içinde yaşamlarını sürdürüp giderlerken yaşadıkları ülke birden karışır: Yabancı işçiler köktendinciler tarafından katledilmiş, şiddet olayları bölgeye hâkim olmuştur. Yaklaşmakta olan tehlikeye rağmen keşişler, bedeli ne olursa olsun yerlerinden kıpırdamamaya kararlıdırlar. Ordu onlara koruma teklif eder, ama keşişler bunu da reddeder. Bir süre sonra, kaçınılmaz olan başlarına gelir ve militanlar manastırı basar. Keşişler pes etmese de artık aralarında anlaşmazlıklar vardır: bazıları kalmaya kararlıdır, bazıları gitmek ister. İnanç ve fanatizm hakkında ağırbaşlı bir başyapıt... "


İnsanlar ve Tanrılar


Şunları da unutmamalı!
The Tree (Ağaç), Certified Copy ( Juliet Binoche en iyi kadın oyuncu Cannes),Hırsız ( Der Rauber)