23.2.13

David Byrne & St. Vincent- Love This Giant


image
Kısa süre önce geride bıraktığımız 2012'den akıllarımızda kalan güzel birlikteliklerden biri de David Byrne ve St. Vincent  işbirliği. 1980'li yıllarda New Wave ve Avant-Garde denildiğinde akla gelen isimlerden olan Talking Heads'ın kurucularından  olan David Byrne, grup ayrıldığından beri (1991) solo çalışmaları ve  çok çeşitli projeler içerisinde müzik yaşamına devam etmektedir.  Bu birliktelikler içinde Brian Eno'yla beraber yaptıkları "My Life in the Bush of Ghosts" , "Everything that Happens Will Happen Today"  aynı şekilde Fatboy Slim, Thievery Corporation ve HIV/AIDS yararına yapılan ve çok güzel birliktelikleri içeren dinlemeniz kesinlikle tavsiye edilen Dark Was The Night albümünde de Dirty Projectors'la bir araya gelişi vardır.  Byrne'a göre bu farklı ya da yakın seslerin bir araya gelerek yaptığı çalışmalar kendisini çok geliştirmekteymiş. Hiçbir zaman sabit duramayan ve hep ilerlemeci yaklaşan biri olarak nostaljik kalamayan Byrne'ın konserlerine  bakarak bunu daha iyi anlamak mümkün. Eski şarkılarını bile hep yeniden yorumlayan onlara estetik, eğlenceli bir hava katan biri olarak böylesine zorlu bir iş olan birleşimlerinde altından kalkmayı başarabiliyor.
İşte son çalışması olan Love This Giant için St. Vincent ile tanışmaları da yine Dark Was The Night'a dayanıyor. Bu albüm için düzenlenen özel bir partide tanışan ikili kısa sürede birlikte güzel bir şeyler yapabileceklerini anlasa da albümün ortaya çıkması üç yıl sürmüş. Çünkü bir stüdyoya girip bir süre birlikte vakit geçirip bitti, gitti demek istememişler. Onun yerine daha iç içe sürekli iletişim halinde olup bir puzzleın parçalarını tamamlar gibi birbirlerini tamamlamışlar. Byrne bunu şöyle örnekliyor:
"Bu benim tek başıma ortaya koymuş olabileceğim herhangi birşey değil. Bütün meselesi işbirliği olması. Örneğin "Lazarus" şarkısında şarkının kalan yarısında  Annie'nin (St. Vincent) bazı riffleri üzerinden bir melodi çıkardım. Şarkıyı tamamlamak için bir yerlerde daha farklı bir kısma ihtiyacımız olduğunu düşündüm ama ne yapacağımı bilmiyordum. Annie temel olarak sadece akortu ardarda çaldığı bu kısmı bana geri yolladı. Cesur hareket diye düşündüm. Çok akıllıca ve inanılmaz küstah da olabilirdi ya da acayip tembel ya da ikisinin bir zen kombosu! Ama ben onu sorgusuz kabul edicem hatta biraz daha ileri götürebilirmiyim diye bakıcam diye düşündüm. Böylece onun çaldığı temel akortu aldım ve onu farklı klakson seslerine atadım. Böylece her vurduğunda, farklı bir dokuya sahip oldu. Bunu kendi başıma yapmaya cesaret edemezdim. "
Kuşkusuz Annie Clark için de kendisinin de röportajlarında belirttiği gibi kimle beraber çalışacağım diye düşünse içinden geçecek isimlerden biri David Byrne çünkü sahip olduğu avangart ve rock birleşimi tarzıyla Byrne'a yakın durmakta aynı zamanda yeniliklerden çekinmeyen hep bir üstünü zorlayan bir müzisyen St Vincent. İkisinin de sanatsal bir duruşları olmaları hatta müziklerine yapıştırılan Art-Music etiketleri bu yeni çalışmanın anlaşılmaz bir avant-gardelık içinde bir gürültü gibi mi yorumlanacağı yoksa bir sanat-müzik çalışmasına mı dönüşeceği soruları bu iki ismi yan yana duyar duymaz sorulmaya başlandı. Love This Giant  bütün bu yakıştırmalardan içinde çeşitli parçacıklar barındırsa da untempo şarkıları eğlenceli bir hale getiren müzikal bir hareketlilik sunan bir albüm. 
Albümün ilk şarkısı ve aynı zamanda çıkış şarkısı olan  "Who"  klaksonlar ve ritmik davullarla hızlı ve ne beklememiz gerektiğine dair güzel bir açılış yapıyor. Sesler öylesine dolgun ki kulaklarımızın pası siliniyor. Bryne'ından duymaya alışık olduğumuz vokallerin ardından gelen birazcık da flörtöz bir tarafı olan St. Vincent'ın " Who is an Honest Man? " sorusu bu çarpık klakson sesleriyle yerli yerinde birleşiyor. Sanki St. Vincent ayakları yere basan ve olgun olan taraf iken Byrne ise yaşını başını almamış gibi uçarı, taşkın bir coşkululuk içinde ama hiçbir şey sabit değil. Bu nedenle "Dinner For Two" da  tereddütler içinde :
"something i should tell you but we're never alone" 
diye yakarabiliyor.
image
Bu albüm aşkı aramıyor ya da iki kişi arasındaki bir aşk değil bu daha çok bir aşk ideası peşinde koşuyor ve kimi zaman eğlenceli bir hava içine hatta bunu funky diye bile etiketleyebileceğimiz bir sese bürünebiliyor. Aynı şekilde bu funky sesler, birazcık da gizemle birleşince "I am An Ape" gibi tadından yenmeyecek şarkılar oluyor. Aynı şekilde Söz yazma konusunda ustalaşmış iki isim de karşınızda olunca farklı bir iş ortaya çıkıyor.
“I am an ape / I stand and wait / a masterpiece / a hairy beast”
Sanatsal bir sürükleniş içine kapılmış "İce Age, Lazarus"derken "Optimist" albümün en sevgili şarkılarından. Annie Clark'ın sesini yavaş yavaş indirip, üzerine en tatlı kıyafetini giydirdiği arkasında yaşanan tüm müzikal çarpışmalara inat optimist olmayı başarabildiği kuşkusuz bu içselliğini dinleyene de yaşatabildiği bir şarkı. Odanın, evin, apartmanın kapısını açtırtan buz gibi havada bile sizi denize götüren, buluta götüren, güneşe götüren ayaklarınız.
David Byrne'ında söylediği gibi biraz freak bir albüm ama "zararsız bir freak" . Herkesin kendi kendiliğini korurken bir yandan da iç içe geçebildiği albüm kapağında da görebileceğimiz gibi güzelin güzel olmadığı, çirkinin çirkin olmadığı, karşı çıkılan bir plastikizm. Ama bu albümden elimize kalan en değerli şey kuşkusuz bir işbirliği yapmanın tamamen bir iç içelik içinde, birbirinin parçalarını tamamlayınca güzel olduğu. 

İyi dinlemeler!
Postman8

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder