2.2.13

Michael Nyman Band @İstanbul Kongre Merkezi


Cuma akşamı günün yorgunluğunu atmak için Beşiktaş’tan Harbiye’ye güzel bir yürüyüş sonunda İstanbul Kongre Merkezine Michael Nyman Band konserini izlemeye geldik. Salondaki kendimizce iyi olduğuna karar verdiğimiz uzaklıktaki koltuklarımıza oturduktan sonra konserin başlamasını bekledik. Önce Michael Nymann’ın on bir kişilik orkestrası yerini aldıktan çok kısa bir süre sonra kendisi de küçük adımlarla ve alkışlara yanıt veren mütevazi hareketleriyle piyanosunun başına oturdu. Altmış sekiz yaşındaki İngiliz Besteci elli yıldır müzikle yaşamakta ve birçok önemli filmi birbirinden farklı duygular içine sokan bir yaratıcı olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha ilk yıllarında Down By The Greenwood Side operasıyla başlayan Nyman kendi müziği için minimal müzik diyerek bu terimi de müzik dünyasına sokar. Ardından İngiliz yönetmen Peter Greenway’le yıllar sürecek bir işbirliğine giren Nyman’ın bu yönetmenle ilk çalışması ise The Draughtsman’s Contract filmi için olur. On yedinci yüzyıl sonlarında bir ressamın yaptığı kurnazca bir anlaşmanın hikâyesine odaklanan bir yandan polisiye izler taşıyan bu film için yaptığı müzikler Nymann’ın kendi deyimiyle metodolojisinin en saf ve en erken dönemini sergiliyor. Bu film için Henry Purcell’le birlikte yaptıkları  “Chasing Sleep is Best left to Shepherds” filmin unutulmayanlarından biri olmayı başarmıştır. Aynı şekilde bir başka Greenway filmi olan The Cook, The Thief, His Wife & Her Lover için yaptığı Memorial ve Miserere Paraphrase da müzisyenin önemli eserlerindendir. Kuşkusuz on bir dakikalık Memorial’ın çaldığı yerler konserin de doruk noktalarından birini oluşturdu.
Michael Nyman’ın müzikleriyle beslenen bir diğer önemli film ise Gattaca. 1997 yapımı bilim-kurgu kategorisine giren bu film bir klonlama hikayesini ve mükemmel insan eleştirisini aslında bir dram şeklinde anlatıyor artık bu tip filmleri bilim-kurgu kategorisinden ziyade bilim-kurgu/dram gibi bir kategoriye koymak daha doğru olacaktır. Bu nedenle Nyman’ın müzikleri de karanlık ve minimalist tarafıyla bu filmin üzerine bir örtü gibi iner ve kendi duygularını ekler. The Departure burada hem filmle özdeşlemiş hem Nyman’ın kendisiyle özdeşleşen şarkılardan biri olarak aklımızda kalmıştır. Fakat kendisini büyük üne kavuşturan kuşkusuz 1993 yapımı Jane Campion filmi The Piano’nun müzikleri olmuştur. Hem altın küre hem de İngiliz Akademi ödülleri adaylığı kazanan filmin müziklerini yaparken Nyman ana karakter olan Ada’nın bir piyanist olarak repertuarını da çizmiştir. Piyano bu kez Ada’nın diliyle konuşmuştur The Heart Asks pleasure First onun dokunuşudur, onun notalarıdır. Kuşkusuz tamamen müziklere dayalı böyle bir filmde ağır bir sorumluluk altına giren Nyman hem kendini hem de filmi daha da tepeye taşımıştır.
Nyman’ın yaratıcılığından ve bulunduğu çalışmaların değerinden bahsetmişken Michael Nyman Band’in katkılarını da atlamamak lazım. 1976’dan bu yana kendisine destek olan birçok müzisyen olmuş ve hepsinin müziğine farklı katkıları olmuştur eminiz ki. Bugün yanında olan bu on bir kişi de mütevazilikleri ve özverileriyle İstanbul seyircisine çok güzel bir gece yaşattılar. İki bölümden oluşan konserin birinci bölümü daha hareketli ve temposu yüksekken ikinci bölüm ise The Piano filminden de hatırlayacağımız şarkılar ve Michael Nyman’ın sololarıyla daha dingin gibi görünse de sonlara doğru ise yine tempoyu tırmandırıp, bıraktılar. Nyman yine konserlerinde olduğu gibi nota kâğıtlarını havada uçuşturdu, biten şarkıların nota kâğıtlarını eliyle oraya buraya savurdu. Seyirci kaçışmaya başlasa da bisin ardından güzel bir selamla yanımızdan ayrıldı. Bir daha ne zaman gelir bilinmez bu nedenle bu gecenin güzel bir hatırası oldu.
Yazımı bitirmeden önce söylemeden geçemeyeceğim bir nokta CRR’ın sıcaklığını görünüş bakımından bulamadığım İstanbul Kongre Merkezi’nde meğer içinde de sıcaklığı bulamayacakmışım. Çok üşüdük çok! Bir de seyirciye yapılan ikinci bölümdeki fotoğraf çekme uyarılarına rağmen kulağımın dibine makinesini yerleştiren ve pozlama sesleriyle delirten kişiyi kınamadan sözlerimi bitirmeyeyim ama konserlerde maalesef ki oluyor böyle şeyler, ne yapalım.
Not: İkinci fotoğraf için Oya Yalcin’a çok teşekkürler! 
Postman8.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder